Tek Gözünle Bakmak Ne Demek? Tarihin Işığında Dar Perspektifin Anatomisi
Bir tarihçi olarak geçmişin tozlu sayfalarında dolaşırken en sık karşılaştığım gerçeklerden biri şudur: İnsanlık, çoğu zaman olaylara tek gözle bakma eğilimindedir. Bu, yalnızca bir görme biçimi değil; bir düşünme biçimidir. Geçmişi anlamak, onu yalnızca bir yönüyle değil, tüm katmanlarıyla görmek demektir. Ancak insanlar genellikle kendi inançlarının, çıkarlarının veya kültürel kodlarının izin verdiği kadarıyla görür. Bu durum, hem bireysel algıyı hem de toplumsal tarih yazımını şekillendirir.
Tarihsel Bağlamda Tek Gözle Bakmak
Tek gözle bakmak deyimi, mecaz anlamda olaylara dar, tek taraflı veya önyargılı bir bakış açısıyla yaklaşmak demektir. Tarihte bu durumun sayısız örneği vardır. Orta Çağ’da dinin tek merkezli dünya görüşü, bilimin gelişimini yüzyıllarca sınırlandırmıştır. Reform hareketleri başladığında ise bu kez “özgür düşünce” adına yeni dogmalar oluşmuştur. Yani insanlık her dönemde bir gözünü kapatmış, sadece istediğini görmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Batı’ya bakış bunun somut bir örneğidir. Kimileri Batı’yı “medeniyetin simgesi” olarak idealize ederken, kimileri “ahlaki çöküşün kaynağı” olarak görmüştür. Her iki tutum da aslında tek gözle bakma eğilimidir — biri hayranlıkla körleşmiş, diğeri korkuyla kapanmıştır. Oysa tarihin gerçeği, ikisinin arasında, iki gözün ortak görüş alanındadır.
Kırılma Noktaları: Tek Gözden Çift Gözlü Bilince
Tarihte bazı dönemler vardır ki, toplumlar adeta bir gözünü açar. Rönesans, bunun en belirgin örneklerinden biridir. İnsan aklı yeniden keşfedilmiş, sanat, bilim ve felsefe arasındaki duvarlar yıkılmıştır. Ancak bu süreç bile iki yönlü olmuştur: özgürlük ile yeni bir elit sınıfın doğuşu aynı anda gerçekleşmiştir. Bu da gösteriyor ki insanlık hiçbir zaman bütünüyle “iki gözle” bakamamıştır; bir göz açılırken diğeri yeniden kapanmıştır.
Benzer şekilde, 20. yüzyılın başında yaşanan iki dünya savaşı da “tek gözlü ideolojilerin” sonuçlarıdır. Milliyetçilik, ırkçılık ve ekonomik çıkarlar, toplumların algısını daraltmıştır. İnsanlık o dönemde olaylara yalnızca kendi ulusal çıkarları penceresinden bakmış, ortak insani değerleri görmezden gelmiştir. Sonuç: yıkım, trajedi ve derslerle dolu bir çağ.
Toplumsal Dönüşümler ve Algı Ekonomisi
Günümüzde tek gözle bakmak olgusu yalnızca siyasal ya da tarihsel bir sorun değildir; aynı zamanda medya ve teknoloji çağının bir ürünüdür. Sosyal medya algoritmaları, insanlara yalnızca görmek istediklerini gösterir. Herkes kendi yankı odasında, kendi “doğrularıyla” yaşar. Bu da modern dünyanın en büyük paradoksunu yaratır: Bilgi çağında yaşıyoruz ama gerçeği eskisinden daha az görüyoruz.
Tek taraflı bakış, toplumsal kutuplaşmanın da temelini oluşturur. Tıpkı geçmişteki ideolojik çatışmalarda olduğu gibi, günümüzde de insanlar “karşı tarafı” anlamak yerine yargılamayı seçiyor. Oysa tarih bize defalarca göstermiştir ki; büyük dönüşümler, farklı bakış açıları bir araya geldiğinde gerçekleşir. Cumhuriyet’in kuruluş süreci bunun en güzel örneklerinden biridir. Farklı düşüncelerin ve inançların çarpışmasından doğan yeni bir düzen, Türkiye’nin modernleşme yolunu açmıştır.
İdeoloji, Kimlik ve Kör Noktalar
Her ideoloji, kendi içinden bakıldığında tutarlıdır. Ancak dışarıdan bakıldığında eksiktir. Tek gözle bakmak, bu eksikliğin sürekliliğini temsil eder. İnsan, kendi ideolojik kimliğini korumak için diğer bakış açılarını dışlar. Bu durum, bireysel düzeyde özgüveni artırıyor gibi görünse de, toplumsal düzeyde empatiyi zayıflatır.
Tarihçiler için bu durum özellikle önemlidir. Çünkü tarih, kazananların değil, tüm tarafların hikâyesidir. Eğer yalnızca bir gözle, yani “kazananların gözüyle” bakarsak; mağdurların, sıradan insanların, sessiz kalanların tarihini asla göremeyiz. Oysa bir toplumun gerçek hafızası, yalnızca başarılarla değil, travmalarla da örülüdür.
Geçmişten Günümüze: İki Gözle Bakabilmek
Bugün “tek gözle bakmak” ifadesi, geçmişin önyargılarını günümüzün bilinçsizlikleriyle buluşturuyor. İnsanlık hâlâ kendi hikâyesine bütüncül bakabilmeyi tam öğrenemedi. Oysa tarih, tek bir doğrusu olan bir anlatı değil; çok sesli bir diyalogdur.
Bu nedenle geçmişi anlamak isteyen herkesin sorması gereken soru şudur: “Ben hangi gözümle bakıyorum?” Eğer yalnızca inanç, ideoloji veya çıkar merceğinden bakıyorsak, gördüğümüz şey eksiktir. Gerçeğe ulaşmak, iki gözle —hatta mümkünse birçok gözle— bakabilme cesaretiyle mümkündür.
Sonuç: Tarihten Öğrenmek, Geleceğe Bakmak
Tek gözle bakmak, hem tarihsel hem toplumsal anlamda bir uyarıdır. Bize, tarafsızlığın ve empatik düşünmenin önemini hatırlatır. Çünkü tarih, bize yalnızca ne yaşandığını değil; nasıl yanıldığımızı da öğretir. Geçmişin kör noktalarını fark etmek, geleceğin aydınlık yollarını açar.
Ve belki de en doğru soru budur: Gerçeği görmek için ikinci gözümüzü açmaya ne kadar hazırız?
Gözlerin sağ alt tarafa bakmasının anlamı kişinin bedensel hislerine ya da duygularına ulaştığı anlamına gelir . Örneğin, dokunduğu, tadına baktığı ya da kokladığı şeylerin hatırlanması. Yan bakış , hedef alınan kişiye karşı şüphe, şok, küçümseme veya eleştiri ifade etmek için kullanılan bir yüz ifadesidir . 2018 Yan bakış , hedef alınan kişiye karşı şüphe, şok, küçümseme veya eleştiri ifade etmek için kullanılan bir yüz ifadesidir .
Kevser!
Düşüncelerinizin bazılarını paylaşmıyorum, fakat emeğiniz için teşekkürler.
Yan bakış , hedef alınan kişiye karşı şüphe, şok, küçümseme veya eleştiri ifade etmek için kullanılan bir yüz ifadesidir . Nedeni tam olarak anlamak için ayrıntılı bir nöro-oftalmolojik muayene kesinlikle gereklidir. Tek gözle çift görme gözlemleniyorsa, bu göz hastlaıklarına bağlı olduğunu gösterir . Eğer bir göz kapatıldığında diplopi kayboluyorsa bu altta yatan sebebin nörolojik olduğunu gösterir.
Şeyma!
Fikirleriniz yazıya samimiyet kattı.