İçeriğe geç

Vygotsky içselleştirme ne demek ?

Vygotsky’nin İçselleştirme Kavramı: Toplumsal Yapılar ve Bireylerin Etkileşimi

Bir araştırmacı olarak, toplumsal yapıların ve bireylerin birbirleriyle nasıl etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışırken, insan davranışlarını şekillendiren dinamikleri keşfetmek oldukça ilgi çekici ve karmaşık bir süreçtir. İnsanlar sadece kendi içsel düşünce ve duygularıyla hareket etmezler; aynı zamanda toplumun onlara dayattığı normlar, değerler ve kültürel pratikler tarafından yönlendirilirler. Peki, bu içsel dönüşüm nasıl gerçekleşir? Vygotsky’nin içselleştirme kavramı, tam da bu soruya ışık tutan önemli bir teoridir. Bu yazıda, Vygotsky’nin içselleştirme anlayışını, toplumsal normlar, cinsiyet rolleri ve kültürel pratikler çerçevesinde analiz edeceğiz.

Vygotsky ve İçselleştirme: Toplumdan Bireye Giden Yol

Lev Vygotsky, insan gelişimi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir Rus psikologudur ve toplumsal etkileşimin bireylerin düşünce ve öğrenme süreçlerini nasıl şekillendirdiğini vurgulamıştır. İçselleştirme, bu bağlamda, bireylerin dışsal sosyal etkileşimleri içsel düşünme biçimlerine dönüştürme sürecini ifade eder. Bu kavram, bireylerin toplumdan öğrendikleri bilgileri ve becerileri içselleştirerek, bu bilgileri kendi düşünce ve davranışlarına entegre etmelerini açıklar. İçselleştirme, bir kişinin toplumsal ortamından öğrendiklerini, kendi benliğinde anlamlandırıp, uygulamaya koyması olarak tanımlanabilir.

Vygotsky’ye göre, bireyler toplumsal etkileşimler aracılığıyla bilgi edinirler ve bu bilgi zamanla bireyin zihinsel süreçlerine yerleşir. Örneğin, bir çocuk, anne babasından veya çevresindeki kişilerden öğrendiği dil becerilerini, toplumsal anlamlar ve kurallar etrafında şekillendirir. Bu süreç, hem bireyin öğrenme kapasitesini geliştirir hem de toplumsal normlara uygun davranışların kazandırılmasını sağlar.

Cinsiyet Rolleri ve İçselleştirme: Erkekler ve Kadınlar Arasındaki Yapısal Farklar

Toplumsal cinsiyet, insanların içselleştirme süreçlerini etkileyen önemli bir faktördür. Erkeklerin ve kadınların toplumsal rollerine biçilen işlevler, içselleştirme sürecinde belirleyici bir rol oynar. Geleneksel olarak, erkeklerin toplumsal yapıda daha çok “yapısal” işlevlerle özdeşleştirildiğini ve kadınların ise “ilişkisel bağlar” üzerinden tanımlandığını görmekteyiz.

Erkeklerin toplumsal rolleri, genellikle güç ve bağımsızlıkla ilişkilendirilir. Erkekler, toplumsal yapının işleyişinde aktif rol alacak bireyler olarak, dışsal dünyada daha belirgin bir biçimde varlık gösterirler. Bu, erkeklerin, toplumun iş gücü ve ekonomik yapıları gibi daha görünür alanlarında daha fazla yer aldıkları anlamına gelir. Bu işlevsel roller, erkeklerin toplumsal normları içselleştirme biçimlerini etkiler. Örneğin, bir erkek, büyüdükçe toplumun ondan beklediği mesleki başarıları ve bağımsızlık davranışlarını içselleştirir ve bunlar, onun kişisel kimliğini oluşturur.

Kadınlar ise genellikle “ilişkisel” bağlarla ilişkilendirilir. Aile içindeki roller, empati, bakım verme ve ilişki kurma gibi özellikler, kadınların toplumsal olarak içselleştirdiği davranış biçimleridir. Kadınlar, çoğu zaman, toplumsal yapıda daha az görünür olsalar da, bu ilişkisel roller sayesinde toplumsal yapıyı önemli bir şekilde desteklerler. Kadınların içselleştirdiği değerler ve normlar, aile içindeki bakım rolüne, eşlerine ve çocuklarına karşı olan sorumluluklarına yöneliktir. Örneğin, bir kadın çocukken, annesinden gördüğü bakım modelini, yetişkinlikte kendi aile yaşamında tekrar eder. Bu içselleştirme süreci, kadının toplumsal cinsiyet rolünü benimsediği bir olgudur.

Kültürel Pratikler ve İçselleştirme: Toplumsal Normların Etkisi

İçselleştirme sürecinin bir diğer önemli boyutu da kültürel pratiklerin etkisidir. Kültür, bireylerin dünyayı nasıl algıladığını, hangi normlara göre hareket ettiğini ve toplumsal kuralların ne olduğunu şekillendirir. Kültürel normlar ve değerler, toplumsal yapılarla iç içe geçmiş bir biçimde, bireylerin düşünme ve davranış biçimlerini etkiler.

Örneğin, bir toplumda, erkeklerin güçlü ve bağımsız olması beklenirken, kadınlardan şefkatli ve destekleyici olmaları beklenebilir. Bu, toplumun kültürel pratiğidir ve bireyler bu pratikleri içselleştirerek yaşamlarına adapte ederler. Ancak, bu içselleştirme her zaman sorunsuz geçmez. Bireyler bazen kendi kimlikleriyle çatışan bu toplumsal normlarla karşılaşabilir ve içselleştirmedeki bu gerilim, kişisel kimlik oluşumunu etkileyebilir.

Sonuç: İçselleştirilen Toplumsal Normların Birey Üzerindeki Etkisi

Vygotsky’nin içselleştirme kavramı, toplumsal yapıların bireylerin düşünce dünyasında nasıl şekil aldığını anlamak için oldukça güçlü bir araçtır. Erkeklerin ve kadınların toplumsal rollerine biçilen işlevler, kültürel normlar ve değerler, bireylerin içselleştirme süreçlerinde belirleyici faktörlerdir. Erkekler genellikle yapısal işlevlere odaklanırken, kadınlar daha çok ilişkisel bağlara odaklanır. Bu farklar, bireylerin toplumla etkileşimlerini ve kimliklerini nasıl inşa ettiklerini gösteren önemli bir göstergedir.

Siz de kendi toplumsal deneyimlerinizi düşünün. Hangi toplumsal normlar hayatınızda etkili oldu? Cinsiyetinize dair toplumsal beklentiler sizde nasıl bir içsel dönüşüme yol açtı? Bu soruları kendinize sorarak, toplumsal yapıların birey üzerindeki etkisini daha derinlemesine keşfetmeye başlayabilirsiniz.

6 Yorum

  1. Doru Doru

    Çocuk yüksek sesle ve kendi kendine konuşur. Çocuk bir problemle karşılaştığında özel konuşma sayesinde kendine rehberlik eder ve problemlerin çözümünü kolaylaştırır. Vygotskybenmerkezci konuşmanın ortadan kaybolmadığını savunur. Sadece içsel konuşmaya dönüşür ve üst düzey düşünme becerisini sağlar . İçselleştirmek, bir şeyi kendi düşünce yapısı içine entegre etme, benimseme ve kendi kişiliğine dahil etme anlamına gelir.

    • admin admin

      Doru!

      Fikirleriniz yazıya güzellik kattı.

  2. Aydan Aydan

    Vygotsky, dört ‘temel zihinsel işlev’ ile doğduğumuzu iddia etmiştir: Dikkat, Duyum, Algı ve Hafıza . Bu temel becerileri kullanarak ‘üst düzey zihinsel işlevler’ geliştirmemizi ve nihayetinde bunları edinmemizi sağlayan şey, içinde bulunduğumuz sosyal ve kültürel çevredir. 28 Şub 2020 Vygotsky, dört ‘temel zihinsel işlev’ ile doğduğumuzu iddia etmiştir: Dikkat, Duyum, Algı ve Hafıza . Vygotsky, dört ‘temel zihinsel işlev’ ile doğduğumuzu iddia etmiştir: Dikkat, Duyum, Algı ve Hafıza .

    • admin admin

      Aydan!

      Teşekkür ederim, katkınız yazıya doğallık kazandırdı.

  3. Önder Önder

    Sosyoloji ve diğer sosyal bilimlerde içselleştirme ( veya içselleştirme ), bir bireyin sosyalleşme yoluyla başkaları tarafından oluşturulan bir dizi norm ve değeri kabul etmesi anlamına gelir. Çocuk yüksek sesle ve kendi kendine konuşur. Çocuk bir problemle karşılaştığında özel konuşma sayesinde kendine rehberlik eder ve problemlerin çözümünü kolaylaştırır. Vygotskybenmerkezci konuşmanın ortadan kaybolmadığını savunur. Sadece içsel konuşmaya dönüşür ve üst düzey düşünme becerisini sağlar .

    • admin admin

      Önder!

      Yorumlarınız metni daha dengeli hale getirdi.

Aydan için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

beylikduzu escort beylikduzu escort avcılar escort taksim escort istanbul escort şişli escort esenyurt escort gunesli escort kapalı escort şişli escort
Sitemap
ilbet mobil girişvdcasino girişilbet bahis sitesihttps://www.betexper.xyz/betci bahisbetci girişhttps://betci.online/hiltonbet girişsplash